Vladimir Nabokov - Edebiyat Dersleri
Tahtaya kaldırdığımız bu eser, biraz bizim burada yaptığımız
işe benziyor.
- Adam daha fikir aklımıza gelmeden çalmış! Vay anasını!
Evvela yazardan biraz bahsedeyim. Kendisi daha ziyade
“Lolita” kitabıyla bilinir. Ben okumadım ama bir arkadaşım bahsetti, oradan
biliyorum. Pedofili (sübyancı) eğilimleri olan birinin hikayesini anlatıyormuş.
Arkadaş öyle söyledi, ben onun yalancısıyım. Tabi bizim belli bir çizgimiz
olduğu için o tür şeyleri bu platforma almıyoruz. Beni biliyorsun.
Bu kitapta belli başlı ağır
eserlerin incelemeleri yapılmış. Genel olarak birkaçından alıntı yaparsam daha
iyi anlarsın. Adamımız hem özet geçiyor, hem de yazarın neyi ima ettiğini,
sanatlı sözlerle aktarıyor. Tolstoy’un ve Flaubert’in ifadeleri mesela:
“Hemen yüzünüz kızarıp da, Anna’nın, kocası olmayan bir
erkeğe âşık olduğu için cezalandırıldığını sanmayın. Böyle bir ‘ahlâk dersi’
kesinlikle ‘ahlakî’ olmayacağı gibi, kesinlikle sanatsal da olmazdı, çünkü aynı
topluluğun öteki gözde hanımları istedikleri aşk serüvenini ama gizli gizli,
kalın bir peçe ardında yaşıyorlardı. (Emma’nınRodolphe’la at gezintisine
çıkarken taktığı mavi peçeyi, Rouen’da Leon’la buluşmasında örtündüğü siyah
peçeyi hatırlayın) Ama dürüst, bahtsız Anna bu aldatmaca peçesine bürünmez.
Toplumun buyrukları geçici buyruklardır; Tolstoy’u ilgilendiren ise ahlağın
ebedi isterileridir. Ve vurgulamak istediği gerçek ahlaki ders de şudur; aşk
yalmzca cinsel olamaz, çünkü o zaman bencilcedir ve bencilce olduğu için de
yaratmaz, yıkar. Böylelikle de günahı içerir. Tolstoy bu dersi sanatsal açıdan
olabildiğince açık seçik kılmak üzere olağanüstü bir imgeler akışı içinde,
birbirine taban tabana zıt iki aşkı yan yana getirir; VronskiAnna çiftinin
cinsel aşkları (duyumsal açıdan zengin ama bahtsız, tinselliği kısır heyecanlar
içinde debelenip duran bir aşk), öte yanda adını Tolstoy’un koyduğu otantik,
Hıristiyanca sevgi, duyumsallığm zenginliğinden yoksun olmayan ama
sorumluluğun, sevecenliğin, gerçeğin ve aile sevinçlerinin katışıksız
atmosferinde denge ve uyum bulan LevinKitty çiftinin aşkları...”
- Lan bırak şimdi isterik otantik ahlaki debelenmeleri! Karı başkasına vermiş, sen burda tinselliği kısır heyecanlardan bahsediyorsun. Yemişim peçesini, peçesinin rengini!
Bir başka alıntı da şöyle ki; romanın, basit bir düz yazı olmadığını
kanıtlar:
“Emma bir gün, yolculuğu düşünerek bir çekmeceyi
düzeltiyordu, parmaklarına bir şey battı. Evlilik demetinin teliydi bu.
Portakal tomurcukları tozdan sapsarıydı, gümüş kenarlı, saten kurdelanın uçları
tiftiklenmişti. Ateşe attı bunu. Kuru samanlardan bile daha çabuk tutuştu.
Sonra küller üzerinde, yavaş yavaş eriyen bir çalıyı andırdı. Emma yanışını
seyretti. Küçük, kâğıt yemişler patlıyor, sarı tel bükülüyor, şerit eriyordu,
kâğıt çiçek yaprakları sertleşmişlerdi, kara kelebekler gibi sallandılar,
ocakta havalanıverdiler en sonunda.
Flaubert, 22 Temmuz 1852’de yazdığı bir mektupta bu bölüm
için geçerli olabilecek bir görüş ileri sürer: «Gerçekten iyi bir düzyazı
cümlesi, iyi bir şiir dizesi olmalıdır, değiştirilemez, bir şiir dizesi kadar
âhenkli ve ritmiktir.»”
Şimdi bu kadar simli sanatlı alıntıdan sonra, şöyle iç büken
bir parça iliştiriyorum şuraya. Kafka’nın “Dönüşüm” veya bazılarına göre
“Değişim” ismiyle bilinen şaheseri. Hikayenin son kısımlarındaki incelemeyi
alıyorum, en vurucu parça.
“«Gregor odasına girer girmez kapı hızla kapandı, anahtar
çevrildi ve sımsıkı kilitlendi. Kapının kapanması ile çıkan ses Gregor u öyle
korkuttu ki, küçük bacakları titredi durdu. Kapıya böyle hızla saldıran kız
kardeşiydi. Ayağa kalkıp tetikte beklemiş, sonra birden ileriye doğru
fırlamıştı. Gregor onun geldiğini hiç fark etmemişti. Anahtarı kapı kilidinde
çevirirken annesi ile babasına, ‘İşte oldu!’ diye bağırmıştı.» Karanlık
odasında Gregor kıpırdayamadığını, duyduğu acının da uyuşur gibi olduğunu fark
eder:
«Sonunda da büsbütün kaybolacaklardı elbet. Sırtındaki çürük
elmayı ve onun çevresinde bulunan her yanı tozla kaplı yarayı artık duymaz
olmuştu. Duygulanarak ve sevgi duyarak ailesini düşündü. Artık çekip gitmesi
gerektiği konusundaki kararı, belki kız kardeşininkinden de kesindi. Kuledeki
saat sabahın üçünü vuruncaya kadar böyle boş ve sessiz düşünceler içinde
vaktini geçirdi. Pencereden dışarı bakınca ortalığın aydınlanmaya başladığını
gördü. Sonra başı, kendiliğinden önüne düşüverdi ve burun deliklerinden hafif
bir soluk çıktı.»”
Böcek sıfatının, dışa mı yoksa içe mi ait olduğunu
irdeleyen, insanın kafasına kafasına vuran bir öyküdür kendisi. Özellikle kısa
kitaplardan hoşlananlara şiddetle tavsiye olunur; “Dönüşüm”
Notu: 6,5 çekilebilirsinn.
Yorumlar
Yorum Gönder