Jerzy kosinski - boyalı kuş
Tahtaya kaldırdığımız bu eser, vaktiyle çok ses getirmiş.
Hatta yazarı bayağı bir zılgıt, sopa yemiş. Hikaye olarak, ikinci dünya harbi
esnasında ordan oraya giden, kovulan bir veledin hayatı işleniyor. Anlatıcımız,
yine bu kara çocuğun kendisi ve şahit olduklarını anlatır. Yeri geliyor
milletin evini barkını ateşe veriyor kundakçı velet, yeri geliyor bir tavşan
kasabı kesiliyor ki onu dahi beceremez. Yeri geliyor bir namus cinayetinin baş
tanığı oluyor ve yine yeri gelince kuşları boyuyor. Şimdi gelelim romanın
fikrine. Savaşın insanlarda bıraktığı izler, etkiler ve sayresini söyleyen çok.
Yok azizim esasen öyle değil. Benim anladığım, “Çatışmalar hep farklılıktan
doğuyor” teması işlenmiş. Zaten boyalı kuş olayı da öyle. Kargayı alıp yeşile
pembeye mora boyuyorlar, sonra salınca da diğer kargaların hışmına uğruyor
boyalı kuş.
- Ne lan bu hal girmedik renk bırakmamışsın! Değişik mi olacan başımıza! Oyarız ulan seni!Gerçekten kuşlar arasında böyle bir hasutluk var mıdır bilmem, denemek de istemem. Ancak yazarımız bir çok şekilde bu konuyu işliyor. Esmer oğlanın sarışın almanlar içinde eziyet görmesi de yine aynı mimvalde. Ormanda yaşayan bir kadın da var, biraz şey. Nasıl desem, gelene git demiyor, gidene “nereye oğlum bir şey unutmadın mı?” diye sesleniyor. Tabi bunun da böyle olmazdan evvel başından geçen bir felaket varmış. Neyse işte… köyün kadınları yakalıyor bunu, bayağı bildiğin şişe geçiriyorlar.
- Bizim herifleri ayartmaya utanmıyor musun şıllık! Al bu şişeyi, depozitosu da senin olsun!Şimdi gardaşlar, iyi güzel, farklı olmanın cezası işlenmiş de, bunun ayrımı nasıl yapılacak. Her “ben farklıyım” diyene eyvallah denilmez ki ama. Bunun sübyancısı var, hırhızı var, iti uğursuzu, puştu pezevenki var. O yüzden biraz seçici olmak lazım. Yani mora yeşile boyalı kuşa geç diyelim, ama sarı laciverte boyanmışsa… hop ulan! Çarşı bu renklere karşı!Notu: 7,0 çekilebilirsinn.
Yorumlar
Yorum Gönder